Kayıtlar

Minerva'lara mektup

Çocukluğumda içinden çıkılmaz bir kafa karışıklığıyla, ergenliğimde güçlü bir öfkeyle şimdilerdeyse garip, huzurlu, anlayışlı bir kabullenişle irdeliyorum özgür iradeyi. Olmak zorundadan olmalıydıya sonrasında ise olabilirdi belki de diyerek kabul ediyorum olmadığını. Özgür irade yalnızca bir yanılsamadan ibarettir. Tıpkı tanrı gibi o da bilincimizin kriz anında doğurmak zorunda olduğu bir olgudur yaratmasaydık delirirdik bir sanatçı yahut tanrının kendisi gibi. Gelelim neden özgür iradeden bahsedemeyeceğimize özgür iradeden bahsedebilmek için münferitlikten bahsetmek zorundayız gördüğünüz gibi daha başlamadan dahi olmadığı apaçık çünkü istesek bile asla evrenden, doğadan ve birbirimizden ayrı bağımsız özerk olamayız. izin verin bir örnekle kanıtlıyım diyelim ki bir adam eşinden dayak yediği için boşanmak istiyor olsun ama etraftaki baskıdan dolayı bunu yapamıyor olsun bu birinci kanıt aynı olay üzerinden bana diyebilirsiniz ki adamın boşanmaya karar vermesi özgür iradeye kanıt olmaz m...

Duraklar ve tuvaleter

Öncelikle şu ana kadar en beğendiğim başlık bu oldu. Geçen gün gene durakta düşünüyordum çünkü daha önce bahsettiğim gibi en verimli tuvalete ya da durakta düşünürüm eğer tuvalete telefonla girmişsem sayılmaz o zaman voleybol maçı izliyorum genelde her neyse gene durakta düşünüyordum koskoca dünyanın bize ait olduğunu düşünüyoruz sırf bu yüzden hayvanlara yaşam hakkı tanımıyoruz alanlarına tecavüz ediyoruz ee biz bunu hak ediyoruz biz eşref-i mahlukâtız çünkü işin komik yanı da bu biz başkalarından çalıp kendimize alan yaratmıyoruz ki biz arabalara, bankalara, avmlere, apartmanlara yer açıyoruz sonra kalkıp özgürlükten bahsediyoruz kusura bakmayın ama kıçımın özgürlüğü bakın iradeyi falan filan kenara bıraktım yolda yürüyecek bir metre kaldırmınız var özgürlük diyorsunuz arabalara ayrılan payın farkında mısınız "ben bu hayatı yaşıyorum" sen anca.. Bipledim kendimi aferin bana regl olacağım ondan kzıgınım da biraz buna da az kızgın değilim hani bizler bunu gören eleştiren ben ...

baştan sona bir yürüme saçmalığı ve iki bira

 Az önce yürüyordum 2 aydır kendi başıma yürümemişim yürürken fark ettim evden markete diye çıkıyordum annem ben de geleyim dedi kapıdayken gelme dedim öncesinde de gelme demiştim bu ne terbiyesizlik deyip suratıma kapıyı kapattı. Sokağa çıkıp yürümeye başladım yürüyen ben değilmişim de dünyaydı sanki ikimiz de yürüyorduk bunun farkına bir kuzudan gelen sesle vardım. Ben karışık bir varlıktım zihnimden bahsetmiyorum biyolojik olarak milyonlarca yılda bu hale evrildim karışık bir yapım var. sesini duyduğum koyunların da karmaşık yapıları var.  Bir koyun olarak varolsaydım monadlarım beni değil de koyunu var etseydi ya da bir ağacı kendimi o kadar büyütmeyeyim kaldırımdaki alelade bir ot olsaydım faydam olur muydu dünyaya. Yürürken diğer insanlar da benim düşündüklerimi düşünüyor mudur?  Neyse bir ot olsaydım yahut ünlü bir yazar herkes tanısaydı beni belki peygamber olsaydım hayatımın bir amacı bir anlamı olur muydu? 27 hep bu yaşta ölecekmişim gibi gelir yaşama karşın onu...

Başlık atabileceğim bir kelimem yok

 Yaşamın karmakarışıklığına nispetle ölüm basittir. Hayata dair söylenen her söz ne kadar doğruysa bir o kadar yanlıştır. Yaşamın yaşayan her varlık için farklı bir anlamı farklı bir yolu vardır ölümse yaşayan her varlık için ortaktır. Onun adına söylenen her şey gerçeklikten uzaktır ama yaşamın meşruluğuna kabul etmektense ölümün meşruluğunu daha rahat kabul ederiz. Örneğin birinin kürt, siyahi, eşcinsel olduğu için yaşamını kabul etmeyen tonla insan var - bu işin içine hayvanları sokmuyorum çünkü girersem çıkamam üstelik bir vejetaryen değilken bunu konuşmaya hakkım da yok bence- oysa ölüm öyle değildir böyle bir düzen istemediği için protesto hakkını kullandı e poliste onu vurma hakkını kullandı öldü, maddi durumu yetersizdi sağlık imkanları da sınırlı pek tabii öldü, atanamadığı için intihar etmiş öldü, eşcinselmiş ailesi intihar et kurtulalım demiş o da etmiş ölmüş... Ölümün meşruluğu kendimiz için bile dehşet verici biçimde ortadadır. Yaşamımızın meşruluğu kendimiz için bile ...

Şaşırtmacalı odalar

 Hepimiz konuşacağımız ve insanların bizi dinleyeceği günü bekliyoruz bu an içim okuyor bu an için yazıyor bu an için yaşıyoruz. Varlığımız diğer canlılar gibi sadece var olduğumuz için değerli gelmiyor bize ona(yaşamamıza) bir değer atfetmeye onu anlamlı kılmaya çalışıyoruz - adanışlarımızla, uğruna ölünecek fikrimizle - oysa bir kedi için değerli olması hayatta olmayı hakediyor olması için doğmuş olması yeterli. Biz çoğu kez hayvan olduğumuzu unutuyoruz bu pek tabii normal insanlar dünyanın her yerinde yapılanmış uzayı keşfetmeye çalışan gelişmiş bir hayvan türü. Yinede bu hayvan olduğu gerçeğini ve ihtiyaçlarının bir kaplumbağayla aynı olduğunu değiştirmiyor biraz ayrışıyoruz o kadar bu ince nüansların bizi buraya taşıması çok ilginç bir diğer ilginç nokta hayvani güdülerimiz temelinde bu kadar ilerlemiş olmamız kaplumbağayla aynı nedenle hareket edip bu denli farklılaşmamız. Bu bugün şaşırdığım ikinci şey. Birincisi şuydu; bir şeyin değili daima ondan farklı olmak zorunda. Şöyl...

Takdir mi? tekdir mi? takdim mi?

Bugün sinirli sinirli yürürken (Sinirlendiğimde genelde yürürüm) şunu düşündüm; insanı hayatta en çok zorlayan süreç yaşamına bir anlam vermeye çalıştığı süreç tabii genelde insanların yaşamlarını iş bulmak, aile kurmak, ev araba sahibi olmakla meşru kılarlar ama prefrontal lobunu biraz daha kullanan ve yaşamını daha meşru kılmaya çalışan insanlar bir buhran yaşıyor. Bu buranın anlamsız olduğunuz ve dünyaya ne için geldiğinizi düşünüyor olursanız olun aslında hepsinin saçma olduğunu ve bizim de tüm diğer canlılar gibi asıl gayemizin varlığımızı sürdürmek olduğunu pek tabii biliyorum ama bu varlığımı meşru kılmaya çalıştığım gerçeğini de değiştirmiyor. Sonra bu düşünce beni şuna itti evet en zor sürecimiz neredeyse en yıpratıcı olanı ama en yıpratıcı olanı değil. Elinizde kocaman bir hayat var ne yapacağınızı bilmiyorsunuz kıvranıp duruyorsunuz. Bir amaç belirleyip ardından koşuyorsunuz sonra bakıyorsunuz amacınızdan fersah fersah uzaktasınız işte en yıpratıcı olan bu nefesini tüketmek ...

Boşluk

 Şunu son zamanlarda çok düşünüyorum, ben bu hayatla ne yapacağım. Asla ait hissetmem bir kenara beni deli gibi heyecanlandıran olay durum her neyse artık heyecanlandıran bir süre sonra tiksinti verecek düzeye geliyor yapabildiğim daha doğrusu yapabildiğim değil içinden çıkamadığım tek şey hayata anlam verme çabam, evreni anlamaya çalışmam. 22 yaşındayım ve mesleğim uğraştığım iş ne olursa olsun tat almayacak gibi hissediyorum. Durup düşünüyorum ne de olması gereken bir şey Heraklitosça yaşam. Hayatın en değerli olayı zamanınızın size ait olması. Kafanızı kaldırabildiğiniz an gökyüzüne bakmanız değil istediğiniz an gökyüzüne bakmanız size verilen bir tatil gününde hayret edebilmeniz değil gerçi benim o da yok istediğiniz an hayret edebilmeniz ne yazık ki ipler sizin elinizde değil bunu para olarak düşünmeyin en zenginimizin bile zamanı kendine ait değil koruması gerken daha çok şeyi var hatta. Neyse benim olan zamanda x men izlemeye gidiyorum geç tesadüf ettim ama eğlenceliymiş...

Anlamda Diretmenin Sığlığı

 Anlam evrenle, birbirimizle kendimizle kurduğumuz bağlardan yalnızca biridir. Öncelikle anlam vermenin ne demek olduğunu tam olarak anlayalım. Anlamak zihnimizle öznenin bir temelde ortaklık kurmasıdır yani biz Atina Okulu Şapeline baktığımızda sadece şapeli görmeyiz. Şapelin bizde yarattığı imgeyi, duyguyu görürüz ve bunu önceden getirdiğimiz önbilgiler zeminine oturturuz. Gevelemeyip biraz daha somut bir örnek vereyim. Şapeli anlamaya çalışmanız sizi şapelin ortağı yapar. Özne siz onu anlamadan hayran olduğunuzda sadece şapeldir ancak onu anlamaya ve kendi yorumunuzla betimlediğinizde şapeli kendi tekelinize almış olursunuz. birini sevmek sadece sevilene dairdir ama birini anlamak sadece ona değildir sizdeki ona aittir. Evren biz hayran olsak veya olmasak bile büyüktür ancak büyüklüğünü kendimize göre tanımlar öznenin paydaşı olmaya çalışırız.  Herkes herkesle ve her şeyle temel bağının anlam olduğunu düşünür. Ancak Ulus'un da dediği gibi anlam ilişkilerimizin tek boyutudur...

Boklu ve salağın hikayesi

 Bugün yeni bir şey fark ettim şaşırmıyorum eskiden bir metin okuyunca üstüne çok fazla düşünürdüm, metinden yola çıkarak çok soru sorardım şimdi biraz daha bağlantı kurup daha çok ilişkşlendiriyorum bu da beni artık benim de bir sistemim olduğu yargısına götürüyor oysa sürekli şaşırmak soru sormak isterdim çünkü ilerlemenin yolu bu. Burdan sonrası sana güzellik; sevgilin 2017 fotoğraflarınızı atmış bugün fare gibisin ve ben bu kadar tatlı bir fare görmedim hiç sen de onu öperken fotoğraf atmışsın.. Biliyor musun bazen beni öptüğünü hatırlamakta güçlük çekiyorum bana saatlerce güldüğünü arkandan sarıldığımda irkildiğini ama şu saçma dünyada beni mutlu eden şey beni sevsen de sevmesen de gülüşün bir insan nasıl böyle güzel güler bilmiyorum şaşkın ifaden sesin kikirdemen birlikte uyuduğumzda sabahki halin gerçek değildi ama güzeldi görüyorsun ya seni özledim konuştuk ya bir ara aramızda ne olursa olsun sabah beşte kalkıp yürüycez nereye varırsak diye.. Özetle sana ihtiyaç duyuyorum s...

Anlamsızlığın istikrarı

 İnsanlar birbirini anlamaz. Anladığını düşünür bu korkunç bir şey dünya üzerinde ne söylersem söyliyim ne kadar doğru, yanlış - mükemmel, saçma olursa olsun hiçbir insan benim söylediğim gibi anlamayacak hatta monad terosiyle ilerlersek zerrelerini oluşturduğum diğer benden parçalar da beni ben gibi anlamyacaklar dehşet verici bir durum bu ama tıpkı hayatın anlamsız olması onu yaşanmamaya değer kılmadığı gibi bir insanı sevmek de bizi anlaması üzerinden gerçekleşmez pek tabii bizi anlamaya çalışmasını isteriz ama tam olarak anlamasını beklemeyiz. Ulus baker'in de dediği gibi anlam hayatla olan ilişkimizin bir parçasıdır bütünü değil. Anlaşıldığımızı hissetmek isteriz ama ondan daha çok istediğimiz şey birinin bunun için çaba harcamasıdır pek çoğumuz bu çabayı sevgi olarak tanımlarız. Diğer bir konuya geçersek burası yalnızca sana özel dün eski sevgilim mesaj attı uzun zamandır atıp tekrar denemek istediğini söylüyor hayır diyorum - dün seni de özlemiştim biraz- açıkça seni anlattı...

Baş ağrısı

 Geçen hafta babam öldü o günden bugüne en zoru ölüm belgesini imzalamaktı bir de sakladığı çakmakları bulmam. Sınavlarıma giremedim. Haftalardır ne okuyabiliyorum ne de bisiklet sürebiliyorum ancak işin garibi hala dipte olduğumu düşünmüyorum evet muhtemelen hayatımın en zor haftadıydı ama ben öncesinde de ağır şeyelr yaşadım ve her yaşadığımın dip değil zirve olduğunu biliyorum çünkü hayal bile edemiyceğim ama bir gün çekeceğim acılar hala daha derinlerde. Ama bu ara bununla avunmuyorum saçmalıklara dolu bir dünyada oyun oynayan ama bunun farkında olmayan düşününce de kendi oyununu oynadığını düşünen bir çocuğum sadece. Herkes gibi.. 

Zerrelerim

 Mutluluk veya acı düşündüğümüz kadar önemli şeyler değillerdir. Ancak varlığımızı sürdürmemiz bunlar sayesindedir. Bunu daha kolay anlatmaya çalışayım; mutluluk, acı, hüzün, pişmanlık, intikam.. sürekli bir şeyler hissederiz varlığımızın üstünü örten de budur. Yani evet sürekli bir şeyler yaşarız ama bunlar bize ait değildir, sürekli değildir, hep kalacaklarını düşünsek bile elimizde tutamayız, tek muhattapları biz değilizdir vb. hoş arasında en etkilisi bizi biz yapan kimliklerimizin yapı taşı acıdır ama bu başka bir yazının konusu şimdi gelelim buna neden değindiğime. Biriyle tanıştım ve bu biri çok garip bir biçimde etkiliyor beni bu etkilemeyi anlatabileceğim bir kelime ne yazık ki heybemde mevcut değil ancak şöyle tarif etmeyi deneyebilirim evlerimizin mutlak olmadığını yazmıştım o yüzden ev değil. Mezarlık gibi, mezarlıklar rahattır oradaki insanların sizinle ilgili herhangi bir düşünceleri yoktur. korkularınızı, travmalarınızı, acılarınızı, arzularınızı her şeyi anlatabilir...

ufak salaklıklar

Bu hafta yaptığım ufak! bir salaklık sebebiyle sürekli şu sözün haklılığını düşündüm "çok basit bir nedenle doğar daha basit bir nedenle ölürüz" Geçmişte bir kro-magnon olarak doğsaydım doğarken ölmüştüm belki ama tabi bu benim için o yaşta bir şey değiştirmezdi sonrasında basit enfeksiyonlardan, diş ağrısından, kıymık batmasından, yemek ararken, yağmur yağmadığı için ölebilirdim Daha sonrasında kabile savaşlarında ya da ticarette biraz daha ilerde din uğruna birkaç yüzyıl sonra milliyetçilik yüzünden saydığım gibi ölmek için cidden çok basit nedenler var ve halihazırda milyonlarca kişi bu sebepler yüzünden zaten öldü. Benimki bunları düşünce daha az salakça geliyor gözüme hoş paranoyam doğru bile olsa muhtemelen yaşarım ya konu bu değil Konu yaşamımız üzerine irademiz olmadığı gibi ölümümüz üzerine de bir irademiz olmadığı. En inançlı insana soralım cenneti ister ancak ölmek istemez bu da dinlerin vaatlerini biraz daha anlamsız kılıyor. Yaşam bir başkasının bir tanrının, zat...

Bayağı Düzensiz Düşünceler

     Hepimiz karnımız doyup sırtımız pekleşince ait olacak yerler ararız. Bu içimizden gelen bir dürtüdür bahsettiğim şey cinsellik değil. Bunu şöyle açıklamalıyım sanırım biri bizi sever genelde onu sevmesek bile kendimizden uzaklaştırmayız çünkü sevilmeye, hayran olunmaya açızdır. Aynı şekilde sevmeye de açlık duyduğumuzdan bizde genelde bize karşı bir şey hissetmeyen insanın peşinden ayrılmayız. Bunun üzerine sayamayacağım kadar cümle kurulmuş. Bazen de bizim sevdiğimiz insan tam bizim onu sevdiğimiz anda bizi sever buna düşük bir ihtimal ya da biraz daha romantik ifade edecek olursak mucize demeye meyilliyizdir. Burada olan şey sadece doğru zamanlamadır iki tarafta aynı anda birbirine karşı merak duyar ve aynı anda ifade eder yalnızca. Buna dair sabah dolmuş beklerken aklıma gelen muhteşem bir örnek var. Hepimiz ait olmak isteriz buna evde olma hissi de diyebiliriz. Aynı anda birbirini merak eden ve bunu ifade eden insanlar kendilerini evde hissederler ikisi de hem ev...

yokuş aşağı tekerlek

 Durmadan koşturuyoruz ama vardığımız bir yer yok. Gelin görün ki bir yere varamadığımızın farkında bile değiliz. Hiçbirimiz bir dağa bakıp sessiz kalmayı beceremiyor. Ya düşüncelerimiz kirletiyor sessizliği ya da telefonumuzda çalan bir şarkı yahut konuşma arzumuz insanlardan bahsetmiyorum bile. Varacak bir yer olmadan üstelik ileri mi geri mi koştuğumuzu bilmeden yola bakmadan koşuyoruz. Hafif duraksamak bile bizi delirmenin eşiğine getiriyor hemen bir meşgale arıyoruz. hiçbir şey yapmasak şarkı açıyoruz onu yapamasak biz mırıldanıyoruz o da olmasa düşünceler durmuyor beynimizde. dinlenmiyoruz uykumuzda bile rüyaların ardına gizleniyoruz. Yorulduğumuzu düşündüğümüzde daha hızlı koşuyoruz çünkü durmanın altan alta ölmek demek olduğunu biliyoruz. Önemli olan var kalabilmektir. Para kazanmak, ünü olmak, sağlıklı olmak gibi tüm hedeflerimiz varlığımızı sürdürebilmek için neden yaratmamızdan geliyor. Ölemem çünkü çocuklarım küçük, ölemem çünkü taksidim bitmedi. Sanatçı ve yazarlarda ş...

3-5 garip cümle

Tanrı mükemmel olduğundan yarattığı varlıklar da mükemmel olmak zorundadır. Tabii bu tanrı her şeye içkinse böyledir. Çorap üreten biri iyi kötü ne kadar çorap üretirse mükemmele o oranda yaklaşır( pek tabii vasata da). Ancak tanrı varlığı nedeniyle zaten mükemmeldir dolayısıyla yarattığı varlıklar da onun oranında mükemmel olmak zorundadır. başka bir sava göre tanrı vardır fakat mükemmel değildir. Dolayısıyla yarattığı varlıklar da onda var olan özelikler yelpazesinde değişebilir. Ancak hiçbir yaratılan onun vasatlığının ve mükemmelliğinin ötesine geçemez her şeyi yaratandan daha mükemmel olunamadığı gibi her şeyi yaratandan daha vasatta olamazsınız.